Tangible Intangible Ürün Pazarlamasında Püf .’lar

Her ürün ister hizmet olsun ister ürün (good) içinde biraz beş duyu ile algılayamayacağımız özellikler barındırır. Sigorta, ulaşım nerdeyse tamamen intangible (beş duyu ile algılanamayan) servislere örnektir. Aslına bakılırsa birçok ürün tangible (beş duyu ile algılanabilir) olsa dahi satın alınmadan önce deneme şansı bulunmamaktadır. Ürünün bu algılanabilirlik seviyesini belirlemek satışları ve satış sonrasında izlenecek stratejileri yönlendirecektir. Hizmet sektöründe satışçılar müşterileri sağlayacakları yarardan haberdar etme konusunda büyük zorluklar çekmektedirler.

Pazarlamada asıl zorluk olay müşteriyi kendine çekmek ve bağlılığını sağlamaktır. Ürünün beş duyu ile algılanabilirlik seviyesi müşteriye ulaşma aşamasında belirleyici rol üstlenir. Intangible ürünler ( seyahat, sigorta, danışmanlık, bilgisayar yazılımcılığı, yatırım bankacılığı, eğitim, sağlık hizmetleri) satın almadan önceden denenemez. Mesela bir yazılımın kalitesini ve pratikliğini öğrenmek için kullanıcıların yorumlarını alabilirsiniz, bir kuaförün nasıl iş çıkarttığı hakkında fikir sahibi olmak için müşterilere fikirlerini sorabilirsiniz. Fakat bunların yerine hizmet sağlayıcısının kendisini pazarlayabilmek için yapabileceği şeyler de var. Kendimden örnek vereyim, bir otelin hizmet kalitesini öğrenmek istediğimde o lobisinin dekorasyonuna bakarım, resepsiyona, insanların giyimine bakarım. Yani gözle görülebilecek kimi özellikleri kafamda hizmet kalitesi ile bağdaştırarak o otel hakkında yorum yaparım. Zaten bu yüzden plastik cerrahların bekleme odasında veya genel olarak ofislerinde yüksek kaliteli, iddiali bir dekorasyon görmez miyiz? Özel hastahaneler ve plastik cerrahlar bu yöntemi çok sık kullanıyorlar.

Ürün aslında bir (promise) vaaddir. Bu vaadleri tangible hale getirerek sunabiliriz. Bunu yaparken de metaphor (metafor) veya simile (teşbih) kullanabiliriz. Metaphor kullanmak demek edebiyat derslerinden de hatırlanacağı gibi benzetmeyi yaparken benzetme edatı kullanmamaktır. Örneğin “Aşk sıcaklığında” “aşk enerjisi” Similes kullanırken ise benzetme edadı kullanılabilir. Misal ” Sevgi kadar sıcak” veya “Anne eli değmiş gibi”

Tangible ürünler için yani en basitinde turşu için nasıl bir pazarlama yapılabilir buna bakalım. Ambalaj ürünü sattıran önemli bir araçtır. Yiyecekler için görsellik müşterinin aradığı birşeydir. Görsellikten kastım ürünün bir kısmının veya tamamının gözle görülebilir halde müşteriye sunulmasıdır. Cam kavanozdaki bir turşu, teneke konservedeki bir turşudan daha avantajlı olacaktır.

 

Plastik paket içindeki kurabiyedense insanın eli cam bölme ile içi görünür haldeki bir teneke kutuda duran kurabiyelere kayacaktır. Küçüklüğümden örnek vereyim Barbie bebeklerin ambalajları hep karton – şeffaf plastik karışımından olur. Hatta o canım pazarlamacılar bebek dik dursun diye bebeği 6-7 yerinden metal desteklerde kutuya sabitlerler. Oyuncakçıya gidip de elde Barbie olmadan çıkmak ebeveyni hayli zorlar. Ayrıca turşuya intangible şeyleri çağrıştırmasını sağlayacak bir pazarlama taktiği kullanılabilir. İki örnek vereyim: “Sena turşuları yedikçe yersiniz, sandviçe, hamburgere heryere o yakışır” demektense “Sena turşuları mutluluğun gerçek kaynağı…” demek insanlara tarifi güç olan mutluluk gibi bu turşuların da tarif edilemez birşeyleri içinde sakladığı fikrini aşılarsınız. Turşu turşu olmaktan çıkar. Coca-cola bunu yaparken ” Hayatın tadı” ifadesini kullanıyor. Tam tersi şekilde de sigorta şirketi şemsiyeyi reklamında kullanarak, koruma ve güven verme olan hizmetini tangible hale getiriyor.

Halbuki konserveye de koyulsa kavanoza da konulsa ürünün kalitesi değişmeyecek. Veya çok başarılı bir doktor olsanız ama muayenehaneniz son moda mobilyalarla donatılmamış, iştah kabartıcı bir dekorasyondan yoksunsa müşteri gözündeki kaliteniz düşüyor. Mesela en kaliteli hizmeti sunan bankalardan birisiniz, müşterinize değer veriyorsunuz fakat bakanızın görsel detalarına takılmıyorsunu ve müşterilerin neden size değil de diğer bankalara gittiğini merak ediyorsunuz… Pazarlamanın insan psikolojisi (müşteri davranışı) ile olan bağı büyüleyici bir güzelliğe sahip. Bir an önce keşfetmenizi öneririm.

Türev Piyasalar

Türev piyasalar (ürünler), ilerideki bir tarihte teslimatı veya nakit uzlaşması yapılmak üzere herhangi bir malın veya finansal aracın bugünden alım satımının yapıldığı piyasalardır. Türev ürünler nelerdir? Futures, Forward, Opsiyon ve Swap. Hepsini temel bilgi sahibi olmamızı sağlayacak düzeyde inceleyelim.

Futures bir emtia’nın yani malın, gelecekte belli bir süre sonra teslim koşulu ile alım veya satımı için bugünden yapılan sözleşmelerldir. Futures ile amacı farklı olmasına karşın özellikleri farklı olan bir de Forwad vardır. Forward işlemleri ve Futures işlemleri de döviz piyasasında kullanılabilir.

Forward döviz piyasalarında faaliyet gösteren bankalar ve müşteri arasında gerçekleşir. Peki neden Forward’a gerek duyulur? Cevap çok basit, döviz kurlarının ilerde ne olacağını kestiremememiz nedeniyle riskimizi azaltmak için yani hedge için veya döviz fiyatındaki dalgalanmadan kar elde etmek istediğimiz için yani speculation için.

Futures Kontratların özelliklerine kısaca bakacak olursak:

1. Futures’da alım yapmaya short position almak denir, satış yapmak için ise long positin terimi kullanılır.

2. Futures kontratları sabit miktarlardadır. Örneğin 1 kontrat 500.000 Meksika pezo’su değerinde olabilir.

3. Maturity Date yani vade sonu Ocak, Mart, Nisan, Haziran, Temmuz, Eylül, Ekim, Aralık aylarının üçüncü çarşambası gerçekleştirilir.

4. Paritelerin ibrazında amerikan stili kullanılır. Yani Türk yatırımcı için düşünürsek alışık olduğumuz 1$ın TL cinsinden değeri değil de TL’nin $ cinsinden değerinin kullanılmasıdır.

5. Futures kontratlar devredilebilir, fakat en geç maturity gününden 2 iş günü önce yani 22 Nisan 2009 maturity ise 20 Nisan 2009 günü bunun son günüdür.

6. Teminat ödeme zorunluluğunuz var. Teminat sabit değil işlem hacmine göre değişir.

7. Kontratın değeri her gün sonndaki ederine bakılarak tekrar hesaplanır, buna marked to market denir. Bu değişimlere göre eğer teminat miktarınız yetersiz kalır da ek ödeme yapmanız gerekirse bu farka da variation margin denir. Zaten bu sebeple futures şirketler tarafından çok sık tercih edilmez çünkü sürekli margin call denilen teminat yetersizliği çağrısı alırsal.

8. Hesap görme konusuna gelince sadece %5’i fiziksel olarak temin edilir. Kalanı genellikle broker tarafından round turn olarak adlandırılan ters pozisyon açma yoluyla kapatılır.

9. Broker’ınıza bir komisyon veriyorsunuz ki izin için round turn gerçekleştirsin.

10. Tüm kontratlar bir döviz takas odası, the exchange clearing house, ile müşteri arasında olur. İki müşteri arasında olmaz.

Biraz da Forward’a bakalım.

Over the counter yani banka veznesi aracılığıyla gerçekleşir. Fiyatlar önceden kararlaştırılır. Söz konusu vadeli işlemin öngörülen süre içinde (90, 180, 270, 360 gün veya diğer…) kur değişmesi riskine karşı korunması amacıyla uygulanır. Bu sözleşmelerde vade, döviz kuru, miktarı, ödeme ve teslimata ilişkin yer, banka hesap numarası, isim gibi bilgiler yer alır.

Forward Özelliklerine kısaca bakacak olursak:

1. Kontrat miktarında sabit kalıplar yoktur.

2. Maturity 1 yıla kadar hatta daha uzun sürelere kadar olabilir.

3. İşlemler birey ve banka arasında veya bankalar arasında da olabilir.

4. Fiyatlar ask (alıcının x fiyattan satın alma talebi) bid (satıcının x fiyattan satma talebi) olarak tanımlanmıştır. Aradaki farka spread denir.Örnek: bid 1.6740 USDTRY ask 1.6791 USDTRY

5. Teminat gerekmez ama bir yasal sözleşme gereklidir

6. Kontratlar genelde fiziksel olarak döviz transferi gerçekleştirilir.

7. Komisyon yoktur. Bankalar kazançların spread sayesinde alır.

8. Telefonla internetle günde 24 saat banka aracılığıyla işlem yapılabilir.

9. Kişiler direk kontak içindedirler.

10. Likit olarak ve genelde büyük miktarlardadırlar.

Option

Option’un Forward ve Futures’dan önemli bi farkı, ki bence çok önemli, vardır. Opsiyonda satın alma veya satmayı taahüt edersiniz buraya kadar diğerleriyle benzer. Fakat diğerlerinde taahüdünüden geri dönme opsiyonunuz yokten Options’da cayma opsiyonunuz vardır. Tabiki mantıken ne canlanıyor kafamızda? Bunun işlemesi için bir teminat yatırılıyor işlemin yapılacağı kuruma. Hemen kısaca bunu da inceleyelim. Satın alma işlemine call option, satma işlemine ise put option denir. Option’un alıcısı holder, satan kişi ise writer veya grantor olarak adlandırılır. Option işleminin gerçekleştirileceği kur fiyatı exercise veya strike price olarak adlandırılır. Option’un fiyatı ise premium’dur.

Option’un iki tipi vardır. Amerikan opsiyonunda (American option) maturity tarihi gelmese bile istediğiniz tarihte işlemi gerçekleştirebiliriniz. Avrupa opsiyonunda (European option) ise maturity yani vade tarihi gelmeden kontrat gerçekleştirilemez.

Eğer bir opsiyona premium miktarınızı telafi etme aşamasındaysa ama henüz kara geçmediyseniz at the money (ATM), eğer kara geçmeye başladıysanız yani premiumu telafi ettiyseniz in the money (ITM), eğer zarardaysanız ise out of the money (OTM) olarak durumunuzu anlatabilirsiniz.

Eğer ATM iseniz pozisyonu kapatmak isteğinize bağlıdır. Eğer ITM iseniz pozisyon sizin için karlıdır ve gerçekleştirebilirsiniz. Fakat OTM ise zarardasınız ve opsiyonun iyi yanı burda devreye giriyor, sadece ödediğiniz premium kadar zarardasınız. Yani zararınız limitli fakat kazancınız limitsizdir.


Pazarlama Dünyasının Kuşakları

Seniors, Builders, Baby Boomers, Generation X, Generation Y, Generation Z

Çok genel bir sorundan başlayarak pazarlamaya gireceğim. Her dönemin insanının farklı olduğunu biliriz. Pazarlamada doğum yılına göre farklı kategoriler oluşturulmuş ve her kategori sınırlandırılmış olduğu tarih aralığına yön veren olaylarca ortak özelliklere sahip hale gelmiş. Bu kategorilerden ilki Baby Boomers olarak adlandırılıyor. Okuduğum bir kaynağa göre Baby Boomers kategorisinden önce Builders, ondan da önce Seniors olmak üzere iki kategori daha var. Aşağıda çalıştığım kadarını aktardım, merak edenler için buyrunuz:

Baby Boomers 1946 – 1964 yılları arasında doğanları kapsıyor. Yani şu anda 63 ve 45 yaş arasında yer alanlar… Macesaperestler, gençlik pınarı hala akıyor yani J Değişime açıklar, zekice fikirler ilgilerini çekiyor. Kuşaklar arası destek çok görülüyor. Bununla neyi kastettim? Eskiden (hatta benim küçüklüğümde de öyleymiş) çocuk, anne-baba, büyükler aynı evde yaşardı veya birbirleriyle daha yakın kontak içerisinde bulunurdu. Ayrıca bu grupta emeklilikten sonra ikinci bir kariyere atılma veya çalışmaya devam etme gibi ortak özellikler görülüyormuş.

Generation X
Generation X

Generation X’s ikinci kategori, 1965 – 1976 yılları arasına doğanlar bu kategoriye dahil. Yani şu anda 44 ve 33 yaş aralığı içindeler… Bu grubun özelliklerinden ilki iyi bir yaşam sözünü yeniden değerlendirip buna daha farklı bir anlam yüklemeleriymiş. Ekonomik durumlarını daha iyi bir seviyeye çekmeye uğraşıyorlar. Aktif bir yaşam tarzları var, geleneksel değerlere önem veriyorlar, toleranslı bir kafa yapısına sahipler. Genellikle iş eğlence veya oyun uyku gibi alanlar arasında bir denge kurup ona göre hayatlarını sürdürüyorlar.

Generation Y
Generation Y

Net Gens veya Generation Y olarak da bilinen kategori ise 1977 – 1994 yılı arasında doğanların dahil olduğu grup. Yani 32 ve 15 yaş arası… Bu grup için illa ki bir seçenek sunmanız lazım. Eğer bir durum söz konusuysa ve seçenek sunmuyorsanız size söyleyeceği ilk şey, “Seçeneklerim nedir bana neler sunuyorsunuz?” olacaktır. Bir şeyi almadan önce denemek isterler, şekilden çok içeriğe önem verirler. Diğer kuşaklara kıyasla teknoloji hayatlarında çok daha fazla yer tutar. Bireysellikten daha çok grup içinde yer alırlar. Ayrıca arkadaşlıktan daha ötesini ararlar, anlaşılmak, saygı görmek ve kabul görmek isterler. İngilizce olarak bulduğum bir kaynağın linkini veriyorum, böylece Y kuşağını daha rahat tanıyabilir ve kıyaslama şansına erişebilirsiniz.

Generation Y elbette son kuşak değil. Onu da Generation Z takip ediyor. Fakat bu kuşağı tanımlamak için daha erken.. Daha gençler, biz şimdilik zamane çocukları işte diye geçiştiriyoruz…

AdSense ile kazançlı günler

Google AdSense
Google AdSense

İnternetin yüzüyle daha yeni tanıştığım zamanları hatırlıyorum da tıkladıkça para kazanın, üye olun mail aldıkça para kazanın gibi internet yoluyla tasasız kazanç sağlamanızı vaad edenler vardı. Şimdi size sorsam , alacaklarınızın arkasında kapı gibi Google olsa oturduğunuz yerden para kazanmak ister misiniz?
Evet, Google’ın bir uygulaması olan AdSense sayesinde web site sahipleri kazanç elde edebilecekler. AdSense’ten bahsetmek gerekirse, site sahibinin sitesinde belirlediği bir alanı billboard gibi ayırıyor. Bu alanda Google’ın anlaşmalı şirketleri reklamlarını sergiliyor. Reklamların boy göstereceği alanın boyutları renk kombinasyonları site sahibi tarafından ayarlanabilecek. Yani görsellik açısından bir kaygınız olmasın.
AdSense’in diğer bannerlardan bir farkı var. Sitenizdeki ilgili sayfadaki yazı ne ise o içeriğe uygun olan reklamlar ekrandaki billboardınızda çıkacak. Mesela sağlıkla ilgili bir yazı varsa, yine sağlıklı yaşamla ilgili reklamlar o alanda boy gösterecek. Reklamlar da tercihiniz göre link, şirket adı, birkaç satır açıklayıcı reklam metni veya bunlar arasından sizin belirlediğiniz kombinasyonlar halinde oluşturulabilir.
Şimdi kazanç kısmını netleştirmek lazım. Sitenizde yer alan reklama her tıklandığında bu tık Google tarafından kaydedilecek. Bir başka deyişle her tık size kazanç olarak geri dönecek. Karıştırılmaması gereken bir konu var ki sitenize ziyaretçi geldikçe değil, ziyaretçi ilgili linke tıkladıkça siz kazanç elde edebilirsiniz.
Ödeme konusuna gelelim, siz banka hesabınızı Google’a veriyorsunuz, Google da ödemeyi bankanıza yapıyor. Ödeme aktarması için alacağınızın 100$a kadar birikmesi lazım, 100$’a erişinceye kadar mebla aktarılabilecek kadar büyümeyi bekliyor. Asla ve asla zaman aşımı söz konusu değil. İçiniz rahat olsun. Sizin yapmanız gereken sitenizi popüler hale getirmek, daha çok ziyaretçiyi sitenize çekmek.
Hemen harekete geçin ve bu fırsatı değerlendirin derim. AdSense’e başvurmak için hiç beklemeyin, buraya tıklayın yeter. Bu arada çakallık peşinde olan bazen zeki (!) arkadaşlarım, reklamlarına kendileri tıklamak sureti ile sahte ziyaretçi rolüne soyunabiliyor. Bu gibi durumları önleyen Adlogger diye tanımladığımız programlar piyasada çok yaygın olarak kullanılıyor bunu da belirtmeden geçmeyeyim aksi halde Google ile papaz olabilirsiniz. Etik olalım etik olduralım. Siz sadece sitenizi sık sık güncelleyin, yeni ilgi çekici konular bulun yani kendinizi iyi pazarlayın yeter. Kalanını ziyaretçilerinize bırakın.

Foreign Exchange Market (FXM)

Ocak ayının başında bir tavsiye sayesinde FX piyasaları hakkında bir eğitime katıldım. Hem bölümüm olan uluslararası ticaret ile ilgisi olduğundan hem de öğrenme isteğinin tetikleyici etkilerinden dolayı katıldım ve çok da hoşuma gitti. Blogumda, eğitim sırasında öğrendiklerimin birkaçını yazmayı düşündüm.

FX nedir?

FX yani Forex, Foreign Exchange teriminin kısaltmasıdır. Türkçe karşılığı para değiştirmektir. Daha da açacak olursak ülkelerin paralarını değiştirmesi isteği ile var olan bir döviz piyasasından bahsedebiliriz. FX piyasasının hacmini öğrendiğim zaman ağzı açık kaldı, günlük 4 trilyon dolarlık bir işlem hacmine ulaşılıyormuş. Yani borsayı hisse senetlerini unutun yeni trend FXe kapılın. Bu piyasanın güzel tarafı da haftada 5 gün, günde 24 saat boyunca işlem yapılabilir olması. Bir piyasada işleme başlayıp diğer merkezlerdeki piyasalarla işleme devam edebiliyorsunuz. Söylemeyi unutmayayım, internet ağı sayesinde platforma bağlanabilme FX’in değerini gözümde arttırmıştı.

Kimlerin eli FX piyasasının içinde diye sorulacak olursa, merkez bankaları ve ticari bankalar, portföy yöneten firmalar, sigorta şirketleri, büyük şirketler, bireysel yatırımcılar (aracı kurumlar sayesinde) ve bir de hedgindg fonları da dahil bu listeye.

FX oynamak için ne yapmak lazım?

Kendinize bir aracı kurum seçiyorsunuz. FX için Londradaki FX merkezinde bir hesap açıyorsunuz, internet üstünden o hesabınıza para aktarıyorsunuz. Gerekli güvenlik işlemleri tamamlandıktan sonra (2 gün sürer, bu sürecin kısalması sizin yararınıza olmayacaktır.) Bilgisayarınıza aracı kurumunuzdan temin ettiğiniz bir platformu yüklüyorsunuz. Bu platform size grafiklerle partitelerdeki oynamaları gösterir ayrıca alış ve satış işlemlerinizi farenin birkaç tıkı ile gerçekletirebilme şansını verir. Ve sonunda FX kurdu olma adayısınızdır.

Neden FX?

  1. FX’te komisyon yok, alış ve satış arasındaki spread olarak tabir edilen fark aracı kurumun kazancı oluyor ( İyi niyetli aracı kurumların işleyişi böyle fakat niyet sapmalarına karşı dikkatli olunuz.)
  2. FX’te elinizde olmayan dövizi açığa satma diye tabir ettiğimiz satma opsiyonuna sahipsiniz. USDTRY paritesinde işlem yapacağız. Elimizde 100 TRY var. Vaktiyle parite 1.4990 ken almışız. Biz bu paritenin 1.3990’a düşeceği beklentisindeyiz. Bu yönde bir harekette yapılacak şey elimizde USD olmuş olsa USD’yi satışa çıkarmaktır. İşte FX’in bize sunduğu imkan açığa USD satmaktır. Böylece elimizde olmasa da USD satmış sayılıyoruz ve piyasanın akışından faydalanmış oluyoruz.
  3. FX’i manipüle etmek mümkün değil. Yani siz piyasadaki USDleri topladınız diyelim. Mantıken az kalan şey değerli olur bu sebepde USD’Ye değer kazandırıp sonra elinizdekileri satmak istiyorsunuz. Sizin adınıza ne yazık ki bu piyasanın oyuncu hacmi bu tür çakallıklarla 1 pipcik dahi kımıldamayacaktır.
  4. FX’te kaldıraç sistemi vardır.  Hesabınıza yatırdığınız miktar teminat olarak kullanılacak ve o paranın sizin belirlediğiniz katı kadar oynama şansını elde edeceksiniz. Fakat unutmamak gerekir ki kazanç ve risk yapışık ikizlerdir. Bol kazançtan bahsediyorsak bol risk de ona yapışık halde ensenizde olacaktır.

FX’te nelere dikkat etmeli?

  1. Aracı kurumunuzu belirlerken dikkatli olunuz. Aracı kurum size karşı oynuyor olmamalı, size sınırlamalar koymamalı. Unutmayınız aracı kurum için oyuncunun yatırdığı miktar veya oynadığı miktar önemli değildir. Asıl önemli olan oyuncunun işlem yapma sıklığıdır. Profesyonel aracı kurumlar yapılan işlem adedi başına kazanç sağlamaktadırlar. Bu sebeple size kısıtlamalar getiriliyorsa bunları sorgulayınız.
  2. İşin içine paranın girdiği her durumda olduğu gibi acele etmeden, araştırarak ve bilgi sahibi olarak piyasaya giriniz. Oynamayı bilmeyen için piyasayı takip etmeyen için FX bir nevi kumar olmaktan öteye gitmeyecektir. Temel analiz herkes için kolay olmayabiliri en azından teknik analiz seminerlerine katılınız.
  3. Kaybetmeye tahammül edemeyeceğiniz miktarlarla oynamayınız. Unutmayın ki FX oynarken insan psikolojisi devrededir. Ya kaybedersem değil de ya kazanırsam mantığı ile ilerliyor olacaksınız.
  4. Piyasa yorumlarını takip edin ama olduğu gibi uygulamaya kalkmayın. Sadece karşılaştırın, kendi fikrinizi de bir kağıda yazıp karşılaştırın. Sonuçta onlar sadece bir fikir. Kimse sizi birşey yapmaya zorlamıyor.
  5. FX platformuna önce demo oynayarak başlayın. Ve gerçekmiş gibi devam edin. İlk bakışta kolay gelebilir yüksekten al düşükten sat, düşükten al yükselince sat. Fakat konu analiz olunca ne malum ne zaman ne olacağı?
  6. Teknik analizcilerin bir sözü vardır, Trend is my friend, yani trend benim arkadaşımdır. Siz de trend yakaladınız mı salmayın. Ne kadar yolarsanız kardır.

Ve eğitimde en çok duyduğum cümleyi kapanış cümlesi olarak almak istiyorum. Sizin sadece bir çift gözünüz ve kulağınız var halbuki bu piyasanın binlerce gözü kulağı var. Eğer bir trend yakalarsanız nedenini araştırmaya uğraşarak vakit geçirip pozisyonu elinizden kaçırmaktansa siz de ona dahil olun, sebebini sonra illa ki öğrenirsiniz. Unutmayın ki Ben Bernanke sizin eküriniz olmadığı müddetçe finans ve ekonomi haberlerini ilk alan siz olamazsınız.

İyi oyunlar, bol kazançlı ve iyi risk yönetimli günler diliyorum.

Bu yazıyı yazarken Uzman Forex’ten aldığım eğitimi, Uzman Forex’in websitesinde bulunan temel bilgileri kendi bilgilerimle harmanlayarak sizlere sundum. Eğer daha fazla bilgi istiyor veya benden aracı kurum tavsiyesi istiyorsanız lütfen www.uzmanforex.com