Destinasyon Pazarlaması

Place Branding: Bir şehrin, bölgenin ve bir ülkenin ekonomik, politik, sosyal ve kültürel gelişimini marka stratejilerini ve diğer pazarlama tekniklerini kullanarak değiştirme eylemi (Kerr, 2006)

Destination Branding: Bir bölgeyi diğerlerinden farklı kılmaya yarayan ve onu tanımlayan bir isim, sembol, logo, kelime veya grafik tasarımların birleşimlerdir. Buna ek olarak, mekan ile eşsiz bir bağlantı içinde olup, içeriğinde akıllarda kalacak bir gezi anısı yaratma vaadini taşır. Tüm farklı özellikleri tek bir çatı altında toplayıp bir deneyim sunma, yani bir nevi hediye paketi sunmaktır. Kerr, 2006. Destinasyon Pazarlaması yazısına devam et

Chanel No 5, Audrey Tautou

Şu anda Türkiye’de gösterilmediğini duyduğum bir Chanel reklamını bloguma konu yapmak istedim. İskoçyada reklam panolarını süslüyor. Avrupada da birkaç yerde gösteriliyor olmalı çünkü internette çok fazla blogda ve websitesinde bu reklam hakkında yazılarla karşılaştım. Reklamın yönetmeni Jean-Pierre Jeunet. Pierre Juenet ile yapılan bir röportajı aktararak başlayayım.
»Her zaman gece trenlerini ve onların büyüsünü sevdim: insanın aklında soru işaretleri bırakmak için çok büyük bir olanak tanıyor. O trende bir kadının bir erkekle tanışma fikrini gerçekten çok sevdim. Her ikisi de birbirini düşünüyorlar. Birbirlerine ulaşamamanın getirdiği pişmanlığa rağmen hayatlarına devam ediyorlar. Kader ve tesadüflerle oynamayı seviyorum. Kadının hipnotize edici kokusu ile hikayenin yürüyüp gideceğini biliyordum. Soyut olana şans vermeliydik. (Soyut = intangible)

Chanel 5 ve parfümün yeni yüzü Audrey Tautou. Chanel No.5 ‘ın bundan önceki yüzü Nicole Kidman’dı. Nicole Kidman 2004’te 2 dakika süren reklam filminde oynayarak £18 milyon almıştı.Audrey’in seçilmesi çok yerinde bir karar Chanel için çünkü Audrey genç Coco Chanel’i simgeliyor. Kendisini Amelia filminden ve The Da Vinci Code filminden hatırlarsınız. Genç, kendine has bir saflığı, güzelliği ve çekiciliği var. Ayrıca çok naif ve duru bir bakışa sahip. Audrey’in seçilmesinin sebebi bence mevcut pazarı korumak ve daha genç kitleyi de müşteri çemberine çekmek. Şimdi reklam filmini inceleyelim:

İki yabancı arasında geçiyor. Tatou ve Travis Davenport Paris’ten İstanbul’a Orient Express ile geliyorlar.

Aralarında bir konuşma geçmiyor. Sadece renkler, görüntü ve İstanbulun güzelliği konuşuyor…

Ve arka planda çalan şarkı: Billie Holiday – “I’m a Fool to Want You” (Seni istediğim için aptalım).  İkisi de birbirlerine karşı bir çekim hissediyorlar, ve son olarak yanılmıyorsam Haydarpaşa tren istasyonunun içinde birbirlerini buluyorlar. Ve kamera açısı değişince farkediyoruz ki o da ne? Chanel logosu var…

Reklam filminin uzunluğu 2 dakika 25 saniye. Aslında bu rekalm filminin bir de gerçek filmi var. Mayıs 2009’da reklam filmi çekildi. Aynı zamanda da Fransa’da Audrey’in başrolde olduğu Coco Avant Chanel’in ilk gösterimi gerçekleşti. Chanel 5 sayısı ile biraz takıntılıymış diye okudum.

Chanel No5 ile ilgili olarak:

1953’te  Marliyn Monroe’ya sormuşlar… Geceleri ne giyersiniz diye, kendisi de sadece Chanel No.5 demiş… Chanel No.5’ın durmak bilmeyen başarısında celebrity endorsement (ünlü kişilerin bir ürün ile bağdaşması sonucu ortaya çıkan, ürünün yararına sonuçlanan bir pazarlama türü) etkisini görüyoruz arkadaşlar 🙂 Kadın = Marliyn Monroe = Chanel No.5

Ayrıca 2009 yılı Chanel No.5’ın 88.yılı!

5 rakamı parfümün yaratıcısı Gabrielle Chanel’in uğurlu rakamıymış. Birçok tarihin 5 olması ile bunun biraz takıntı olma yolunda olduğunu iddia etmek mümkün. Mesela kısa filmin TV’de gösterime girmesi 5 Mayıs yani 05.05.

Marka: Abercrombie & Fitch Co. (Abercrombie)

Blogumun ilk zamanlarında yazmak istediğim bir konuydu. Vakit bu vakitmiş meğer…
Konumuz Abercrombie & Fitch (A&F).

Bir İstanbullu için A&F, Beşiktaş, Bakırköy veya Kadıköy pazarından alınabilecek normalden biraz daha pahalı olan, üzerinde geyikimsi bir imge bulunan hoş renkli genç işi bir marka sayılıyor. Bizim için bir Zara’dan pek farkı yok gibi duruyor. Fakat sevgili blogseverler olay aslında hiç öyle değil. A&F’nin imajı sizin, benim, Hamlet’in, Aslı’nın bildiği imaj değil. Çünkü Aslı gerçek Abercrombie mağazası görmedi. Ben? gördüm efendim.. En sonra paylaşıyorum bu bilgimi.. Ayrıca belirtmem lazım, Abercrombie mağazası dünyada sınırlı.. Ferrari gibi, Lamborgini gibi. Çünkü patron siz değilsiniz o. Ona ulaşmak için yol katetmeniz lazım.
Nerelerde mi var?
Amerika, Kanada, İtalya(sadece Milano), Japonya (sadece Tokyo), İngiltere (sadece Londra).
yani Amerika ve Kanada’da çok yaygın fakat diğer yerlerde toplamda 3 adetcik var.

A&F bay bayan çocuk için tişörttü, gömlekti, kot pantolondu, parfümdü bu gibi şeyler satan bir giyim markası. Asıl hedef kitlesi 18-22 yaş arası gençler.

Haydi bakalım bu markayı bütünleşik pazarlama iletişimini ele alış şekliyle bir inceleyelim.

Marka: Abercrombie & Fitch Co. (Abercrombie)
1999’da Amerikadaki satışı: 1.04 milyar dolar
1999 net geliri: 149.6 milyon dolar

Yüksek gelirliler için casual diye tabir edilen giyim ürünleri, aksesuarlar üretiyor. Modayı takip eden kesime satmaya çalışıyor. Marka imajını korumak için birinci kalite promosyon ürünleri kullanıyor. Genelde son trendleri takip ediyor. Markanın var olduğu pazara bakarsak Amerika’da Perakende giyim sektörü, rekabetin çok yüksek olduğu bir sektör.

Abercrombie’nin birincil rakipleri: Gap Inc. (The Gap, Banana Republic, ve Old Navy) ve J. Crew.

Marka Konumlandırma: Pazarın rekabetçi durumu dolayısıyla Abercrombie & Fitch müşterilerin isteklerine odaklanmak zorunda. Yüksek kalitede hizmet sağlayarak rekabetçi ortamda avantajı konumunu korumak zorunda.

Markanın başarılı olduğu alanlar marka imajı, hizmet ve kalite üstünlüğü. Markanın başarısı bu mesajını vermede ve bu üstün olduğu alanlar konusunda müşteriye sağlıklı biçimde ulaşabilmesinde yatıyor. Yani rakiplerine markalara kıyasla…Aynı anda da kar marjını sağlıklı bir biçimde koruyor.

Abercrombie & Fitch kendisini şöyle konumlandırıyor:

The Gap for Generation Y with its flagship stores.


Çevirmek zor ama
En çok satan ürünleriyle Y jenerasyonu için bir geçit. şeklinde çevirebilirim.
18 – 22 yaş arasını hedefleseler de reklamlar, pazarlama aktiviteleri genelde gençleri hedef aldığını gösteriyor.

Veeeeeee erotik yani seks içerikli şoklayıcı pazarlama faaliyetleri var… Sınırları da geniş.. Yani geniş derken, hem homoseksüel hem de heteroseksüelleri hedefleyen seks içerikli reklamlar yapıyor. Malum bu çağdaki gencin merakı o yönde olunca marka da bundan faydalanmak için o yöne eğiliyor. Bu tür pazarlamaya Shockvertising deniyormuş. Aklımızda bulunsun.
Hemencecik web sitesinden bir görüntü ile gözlerimizi gönüllerimizi renklendilerim…


Neler var shockvertisingde ve Abercrombie’nin pakedinde?
Provokatif resimler (Bruce Weber çekiyormuş)
Resimlerde kimler neler var?
İki cinsiyetten atletik yapılı, yarı giyinik, ve seksi tavırlar içerisinde bulunan insanlar, çıplaklık, alkol,
voyörizm (röntgencilik), homoerotiklik, arzulama, düş kırıklığı gibi ögeler.
Weber’in resimleri tahrik edici, harekete geçirici, baştan çıkarıcı, iç dünyayı çalkalayıcı, istek uyandırıcı…

Yani gençleri yakıyor geçiyor biçiyor. Öyle diyeyim. Başarı da işte bu resimlerden geliyor.

Son söze gelirken, markanın geleceğine bakalım isterim. Yolu açık… Fakat aynı şekilde seks içerikli reklamlara devam etmeli. Trendini ancak bu şekilde canlı tutabilir.


Son sözden sonra asıl eğlenceli kısma geliyoruz. Hiç bir gerçek Abercrombie mağazasına girdiniz mi?
Efendim ben girdim. Ortam şöyle: Yarı karanlık hafif loş bir ortam… Kapıda kocaman bir abercrombie giydirmesi yapılmış pano var. Onun önünde bir yakışıklı duruyor. Kot pantolon, gömlek, tabii ki de gömleğin önü iliklenmemiş. Kaslı bir vücut çarpıyor gözünüze ve yüz de çok fena değil.. Karşısında bir bayan aynı hoşlukta, kıyafetine bakamadım ama kadınsılığı öne çıkartacak şeyler giymiş olmalıydı.. Elinde polaroid makina..
Tabi şunu söylemedim. Mağazaya girebilmek için dışarıda 4-5 metrelik bir kuyruk var.. Girince bu manzara ile karşılaşıyorsunuz ve o yakışıklı gencimizle resim çektirebiliyorsunuz.. 🙂
BKZ:

Ve bu şekilde de koyup elinize veriyorlar anı diye…
İçerisi karanlık demiştim. Tabii ki de müzik çalıyor böyle neredeyse disko gibi.. Bir disko topu yok 🙂 Dans edenler var.. Eee tezgahtarların işi ne sandınız? Dans etmek!! Öyle yardım etmek zorunda da değiller. Kafalarına göre 🙂

Kasa kuyruğu dışarıdaki kuyruğun yarısı kadar vardı. İçeride resim çektirmiyorlar fakat bir tane çekmeye çalıştım…

Ve kıyafetler de bakmaya elverişli şekilde dizilmemiş. Görmeye, görüp hemen almaya göre yerleşetirilmiş. Gardrobunudaki gibi katlı katlı duruyorlar birbiri üstüne. 🙂 Yani alıcısı zaten biliyor bunun neye benzediğini alsın kasaya gitsin şeklinde..

Hey gidi koca dünya diyorum.
ve bir sonraki yazıma ne yazsam diye düşünerek (hoş aklıma var birşeyler) yazımı bitiriyorum.

Geyikten bahsetmedim ya, geyik bunların logosu geyik 🙂

KFC asfalta, yangın musluğuna reklam vermiş!

Reklama ayrılan bütçelerin kısılması ile 2010 yılı ilginç reklam ve pazarlama örneklerine şahit olacağımız bir yıl olacak gibi gözüküyor. Bu trendin ilk örneği Kentucky Fried Chicken’a (KFC) ait. Amerika’nın Indiana eyaletindeki iki şehir KFC’nin logosunu sadece beyaz renk kullanarak  yerel yangın musluklarının üstüne basmasına izin verdi. Bu şekile KFC kızarmış tavuk kanatlarının reklamını yaparken yangın musluğu ile kurulacak bağlantı sayesinde akıllarda kalmayı farklı olmayı planlıyor. Kampanyanın maliyeti 20 bin dolar. Peki getirisine bakalım. Kaç kişiye ulaşacağı konusu ise  limitsiz.

KFC yangın musluklarının tamiri, geliştirilmesi ve boyaması gibi genel masraflarını karşılayacak. Çünkü bu iki şehirde de bu tür masfrafları karşılayacak bütçe olmadığından böyle bir imtiyaz veriyorlar.
Geleneksek reklamcılık sonlanıyor da artık yaratıcı bir reklamcılık mı başlıyor? Hoşgeldin 2010 başka neler getirdin bize?

Linkteki videoda KFC asfalt üstüne reklamını koyuyor. Yine tamiratın masrafını karşılamak sureti ile tabii ki…  Re-Freshed by KFC! 🙂

Birkaç gerilla pazarlama örneği 2010

Birkaç gündür gözüme çok hoş yeni guerilla marketing örnekleri çarpıyor. Ben de biraz toplayayım bunları bloguma koyayım dedim.
Ben Amsterdamdayken yakalama şansım olmadı fakat yılbaşında Amsterdam’da MiniCooper’ın guerilla marketing yaptığını görenler olmuş 🙂
Bunu Cengiz Çatalkaya’nın Pazarlama Blog’unda da gördüm fakat tahminimce asıl kaynak ingiltere kaynaklı bir blog: www.litmanlive.co.uk.

Bunun dışında bir başka guerilla marketing örneği daha var. Kophenag’daki bir hayvanat bahçesi yapmış, bakalım resimlere: