Nasıl Başardılar?

Forbes dergisi Ağustos 2009 (8.sayı) ek olarak çok güzel bir kitap veriyor. “Global markalar nasıl başardılar” bence okumanızda yarar var. Hangi şirketleri anlatmış derseniz; Adidas, Billabong, Cloudy Bay, Coca-Cola, Green Black’s, KFC, Pizza Hut, Volvo Cars, Dorling Kindersley, Hilton Hotels, IKEA, Apple, BlackBerry, Nintendo, Nokia, Sony, Bebo ve Google sayılabilir.

Aa ben bunu biliyordum diyenlerin olacağı ufak tefek şeylerden bahsedeyim.

Adidas’ın önceki adı Dassler’di. İkinci dünya savaşından sonra iki kardeşin yürüttüğü Dassler içinde bir anlaşmazlık oldu ve Adolf(Adi) Dassler’in kardeşi Rudolf şu anda Puma olarak bildiğimiz ayakkabı firmasını açtı. Ayrıca spor promosyonunu kullanan ilk şirket Adidas’tır. 1936 Berlin Olimpiyatlarında Alman sporcuların markası olmak Adidas’a yetmez ve ulusal atletlere Dassler ayakkabıları giydirilir.

Coca-Cola ise Noel babanın normalde yeşil olan kıyafetini kendi rengi olan kırmızı ile değiştirmiştir. Bu yüzden noel baba’nın kıyafetleri hep kırmızıdır. Ayrıca Coca-Cola Jacobs Eczanesi’nin bardağını 5 sente sattığı, morfin bağımlılığı, hazımsızlık, sinir hastalığı, bağ ağrısı, iktidarsızlık gibi sorunları tedavi eden bir ilaçmış. 1905 yılına kadar tıbbi etkileri sebebiyle içinde kokain bulunmaktaymış. Ayrıca Coca-COla’nın şimdiki CEO’su Muhtar Kent bir Türk’tür 🙂

KFC’nin kızarmış tavuklarının sırrı 11 baharat ve sebze karışımı ve pişirme şeklinde gizlidir. Gizli tarif Kentucky, Louisville’de bir kasa’da saklanmaktadır ve sadece birkça insan tarifin içeriğini bilmektedir.


Pizza Hut’ın ortaya çıkışındaki temel amaç Kansas, Witchia Üniversitesi’nde okuyan Dan ve Frank Carney kardeşlerin üniversite masraflarını karşılama istekleriydi. 4 yıldan sonra bu işin masraf karşılamaktan daha öte birşey olduklarını fark ederler ve olaylar gelişir.

Tüm kitabı anlatmayacağımı belirtmişim, bu kadar ip ucu sizleri meraklandırmaya yeter umarım.

Bir staj daha geçti gitti…

Uzun süredir bloguma bir yazı yazamadım. Genelde ciddi konular seçerek devam etmeyi planlamıştım, ama birçok planın planlandığı gibi gitmediği varsayılırsa ben de bir standart sapma oldum denebilir.

Geçtiğimiz hafta cuma yani 7 Ağustos, 7 haftalık stajımın son günüydü. Metro Cash & Carry’de Pazarlama Stajyeri olarak 7 hafta boyunca çalıştım. Bu süre içinde çok şey öğrendim. 2008 yılı yaz stajlarında arkadaşlarımdan sürekli fotokopi çektiklerini, kahve çay yaptıklarını ve en kötüsü de boş durduklarını duymuştum. Benim başıma gelen de yarı yarıya aynısıydı.

Bu sene başvurduğum şirketlere çok özen gösterdim. Ama sonuçta stajyer alımlarını ciddiye alan sayılı şirket var ve yalnızca onlar stajyerlerine gerçek anlamda değer veriyorlar yatırım yapıyorlar. O olmadı bu olmadı açıkta kaldım derken bir anda Metro’da buldum kendimi. Beklentilerimi ortalama olarak karşılayan bir stajdı. Sonuç olarak memnun kaldım.

Metro Cash & Carry’de satın alma bölümünde staj yapan arkadaşlarımın anlattıklarına göre bana verilen ve görev ve sorumluluklara onlara verilenler arasında büyük fark vardı. Onlara el oyalayıcı ve bir yeti gerektirmeyen basit işler vermişler. Sorumluluk verdikleri durumlar da yok denecek kadar azmış.

O bölümdeki stajyer arkadaşları çay ve kahve’den sorumlu bakan haline getirmişler. İşin ilginci o arkadaşlar bunu hiç yadırgamıyorlardı. Şöyle bir olayı aktarayım. Çalışanlardan birisi kahve termosuna yaklaşır, termosu eli ile kavrar “Bu soğumuş mu?” der. Stajyerin yüzüne bakılarak bir cevap aranır. Stajyer de hayır sıcak yeni doldurdum der.

Bilgilerimizi tazeleyelim köşesi: Termosun çalışma mantığını kısaca anımsamak gerekirse: Termosun çalışma mantığı ısı alışverişini engellemek üzerine kurulmuştur. Termos iç içe konulmuş iki hazneden oluşur. iki hazne arasında bir boşluk vardır ve bu boşluğun havası alınmıştır. Bu sayede iç haznedeki sıvı hava ile ısı alışverişinde bulunamaz. Böylelikle içindeki sıvının ısısı her ne ise o derecede olabildiğince sabit kalır. Bu durumda termosa dışarıdan ellendiğinda sıcak/soğuk diye bir yorumda bulunmak mümkün olmayacaktır.

İrdelemek istediğim noktaya gelelim… Böyle bir muameleye izin veren stajyer mi hatalıdır, yoksa çalışanlar stajyerleri mutfak görevlisi fotokopici vs. gibi özel bir yeti gerektirmeyen işlerin sorumlusu olarak gördükleri için çalışanlarda mı hata aramalı?

Eğer stajyer kendine güveniyorsa ayak işlerini yapmayı reddetmelidir. Ve bunu da açık ve kibar bir dille belli etmelidir. Gerektikçe de tekrar etmelidir. Eğer size çaycı gözüyle bakılıyorsa mesela her sabah çay kahve bekleniyorsa bunun stajyerin işi olmadığı belirtilmelidir. Stajyerin bu tavrı bir nevi risktir. Ama opsiyon borsası gibi bakmak lazım 🙂 Kaybedecekleriniz sınırlıdır ama kazancınız sonsuzdur. Saygınlık kazanmanızı sağlar, dikkat çekersiniz, ciddiye alınırsınız. Sizi kendi sorumluluğuna alıp görev vermek isteyenler çıkabilir. Çalışanların gözündeki stajyer=hizmetkar imajını silmek için hep de karşı taraftan beklememek lazım biraz da hak aramak talep etmek lazım. Kaybedeck olursanız da bir grup insana garsonluk yapma zevkinden mahrum kalacak, tatilinizden çalıp verdiğiniz zamanı geri alacaksınız.

Olur ya, tavrınızı koydunuz ve ciddiye alındınız. Sorumlu olduğunuz kişine proje veya bir başka işte görev almak istediğinizi belirttiniz… Fakat hep bir geçiştirici bir kafa sallama ile günler günleri kovalıyor. Bu durumda insan kaynaklarına gidip durumu bildirmeniz, memnuniyetsizliğinizi dile getirmeniz gerekir. Stajyer alım sürecinde testlerden geçtiniz, kalbur üstünde kalmak için çaba sarfettiniz. Sonuçta geldiğiniz yerin size sunduğu vaad yerine getirilmiyorsa, en değerli şeyiniz yani zamanınız çalınıyor demektir. Bu yüzden hakkınızı arayın, size olan katkısı götürdüğü şeyden fazla ise o şeye emek vermenin pek bir anlamı yoktur diye düşünüyorum.